Hızla artan insan nüfusu ihtiyaçları arttırmakta, insan eliyle yaratılan kirliliğin tabiata ve çevreye verdiği zararın boyutu her geçen gün artmaktadır. Yaşamı daha mükemmel hale getirmek, daha sağlıklı ve uzun bir ömür sağlayabilmek amacına dönük bazı gelişmelerin, kırsal ve kentsel alanlarda doğal kaynakları bozduğu, su, hava, toprak kirlenmesine yol açtığı, bitki ve hayvan varlığına ve sağlığına zarar verdiği açıkça görülebilen bir gerçek haline gelmiştir. Trakya , Türkiye’nin diğer bölgelerinde olduğu gibi özellikle 1980’li yıllardan itibaren çok hızlı bir sanayileşme süreci yaşamış ve bu gelişme, bir çok çevre sorununu da beraberinde getirmiştir.
İstanbul ve yakın çevresinin sanayi ağırlıklı yatırımlara odak noktası olmaya başlaması, Trakya’ya doğru sıçrama göstermiş , neyin nerede yer alacağını tasarlamamış, gerektiği oranda ve yoğunlukta ülke ve bölge ölçeğinde plan yapmamış, önlemini almamış bölgeyi çevre sorunları ile baş başa bırakmıştır.
Türkiye sınırları içinde doğal-kültürel bütünlük gösteren Trakya, ayrıcalıklı yer olma özelliğini yıllarca korumuştu. Bölge, yapısına uygun yatırım beklerken, bu baskın niteliğindeki yeni gelişmeler, önce kaynağı kurutmuş, suyun, havanın, tarım topraklarının tükenişini hızlandırmıştı. İnsanlar ve toplumlar, dünle bugün arasında sürekli gidip gelebiliyor, gelişmeleri sağlıklı yargılayabiliyorlarsa, yitirilen özlü özellikli değerlerin farkına daha çabuk varabilirler. Trakya, özel insanı, özel doğası, özgün kültürel mirasıyla, uzun yıllar büyük bozulmalar geçirmeden Yirminci Yüzyılın ortalarına ulaştı. Birbirinden ilginç yapıtlar, güç durumda olsalar bile, kimliklerini koruyabildiler. Bu nedenle sağlıklı ve bütünü gören bir yaklaşım, gelecekte yapılacak yanlışları azaltabilirdi. Yakınında İstanbul büyük bir hızla yara alırken, benzer yanlışlar ertelenebilirdi. Oysa önce toprağın altında ve üstünde sular kirlendi. Toprağın gücü azaldı, ayçiçekleri boyunlarını erken düşürmeye başladı…. Trakya ‘da ;planlanan yeni organize sanayi bölgeleri ile birlikte eşsiz doğal alanların bulunduğu sayısız zenginlikler katledilmeye , ayçiçeği, pirinç, buğday üretimi imkansız hale getirilmeye ,termik santrallerle kuşatılmış bir bölgeye dönüştürülme planlarına her gün yenileri ilave edilmektedir. Çevre sorunları ve iklim krizi siyaset üstü bir mücadele olup, başta bilim insanları olmak üzere, siyasetçilerin, yerel yönetimlerin, merkezi yönetimlerin, sivil toplum örgütlerinin ve toplumun tüm dinamik kesimlerinin bir an önce uyum içerisinde birlikte harekete geçmesi ve kendi yetki alanları içinde somut adımlar atmaya başlaması gerekmektedir. Daha fazla rant için doğayı hiçe sayan politikalardan vazgeçilmeli, geri dönüşü olmayan bir noktaya varılmadan, gelecek nesillere, çocuklarımıza yaşayabilecekleri bir dünya bırakabilmek için çevre sorunlarının çözümünde ivedi ve etkili adımlar atılmalıdır. Bizler yarınlar için birlikte mücadele etmeye devam edeceğimizi bildiriyor, doğayı ve yaşamı savunan herkese geç olmadan birlikte mücadele çağrısında bulunuyoruz.